MESNEVÎ YORUMU 6

“MESNEVÎ İLK 35 BEYİT” ÖZEL YORUMU; MEVLEVİLİK SUFİZM VE FELSEFESİNDE EN BÜYÜK İKİ OTORİTE OLAN TAHİRUL MEVLEVÎ ve AHMET AVNİ BEY ŞERHLERİNDEN İLHAM ALINARAK HAZIRLANMAKTADIR.

MESNEVİ6. BEYİT

هر كسى از ظن خود شد يار من
وز درون من نجست اسرار من

Herkesî ez zann-i hod şüd yar-i men
Vez derûn-i men necüst esrâr-i men

Herkes kendi zannına göre beni sevdi
İçimdeki derin sırları araştırmaya inmedi

Hz. Pîr bu beyitte görünüşte… “TÜM İNSANLAR”ın kendisini, anlayış kavrayış ve algı düzeylerine göre sevdiklerini, fakat anlattığı bilgilerle ilimlerle sırlarla yeterince ilgilenmediklerini ifade ediyormuş gibi bir üslup kullanıyor. Bu durumdan şikâyet mi ediyor, yoksa Muhammedî sufizmin tüm insanlığa bakış açısına dâir bir bilgi mi veriyor? Anlamaya ve anlatmaya çalışalım…

HER KUYU KENDİNCE DERİNDİR
İnsanların her birisi hakikate ve kâinata kendi gözleriyle bakar. Kendi aklıyla düşünür. Kalp kapasitesi kadar derin sırlara inebilir.

Dünyadaki tüm ilkokul 1. sınıf çocuklarını, üniversite 1. sınıf konularını anlamadığı için suçlayabilir miyiz? Onlardan şikâyet edebilir miyiz? “Siz kıt akıllısınız” diye azarlayabilir miyiz? Elbette hâyır.

İnsan-ı Kâmiller nazarında tüm insanlık, ilkokul çağındaki çocuklar kadar saf ve temizdirler. İyi ile kötüyü, hak ile bâtılı, helal ile haramı tam anlamıyla ayırt edecek dikkate sahip değildirler. Akılları potansiyel olarak bunu yapmaya yetmektedir ancak akıllarını başka şeylere yoğunlaştırdıkları için hak ve hakikate yeterince dikkat edemezler…

SIR DEMEK AÇIKLIK DEMEKTİR
Allah’ın ve Rasullerinin sırları gizli değildir, apaçıktır. Kur’an apaçık anlatımla insana hitap etmektedir. Bu nedenle İnsan-ı Kâmil’in de gizli sırları olamaz. Çünkü Kur’an kendisini özetle… “ben açık bilgiyim” diye tanıtıyor.

الٓرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ۠

“Elif lâm râ tilke âyâtul kitâbil mubîn.”

“Elif, Lâm, Râ. Bunlar, doğruyu/gerçeği apaçık gösteren, kendisi de açık olan kitabın mesajlarıdır.” (YÛSUF/1)

Apaçık Kur’an hakikatleri; şeriatın zahiridir, haramlardan kaçınmaktır, helallerle yaşamaktır, namazdır, oruçtur, hacdır, zekâttır ve diğer ibadetler ve diğer emirler ve tavsiyelerdir.

Kur’an hakikatlerini yaşamında tatbik eden insan aklının, ruhunun ve bedeninin olgunluğunu hem kendine hem de topluma kanıtlamış olur. Fâtiha’da tanımlanan sırat-ı müstakim ehli olur.

Bu nedenle… Sûfizmde de Kur’an’da olmayan “sırlar, gizlilikler” olmaz. Nasıl ki Kur’an bir din sınıfının veya gizli bir topluluğun kitabı değilse, sufizm de gizli toplulukların şifreli ilmi değildir, herkese hitâp eden açık seçik ilimler deryâsıdır. Sufizmde “sır, esrâr” vb. sözcükler sadece dikkat çekmek için kullanılır. Sır kelimesiyle… bir de şöyle bir duruma işaret edilir.

MEVLÂNA’NIN GÖNÜL KAPISI AÇIKTIR
Bir ressam muhteşem bir tablosunu bir odaya koysa, kapısını da açık bıraksa, fakat odaya kimse girmese o tablo, o resim “sır” hükmünde kalır. Birisi odaya girse tabloya baksa, o tablo, tabloyu gören kişi için sır olmaktan çıkar. Odaya girmeyenler için ise “sır” olmaya devam eder. Demek ki sufizmin “sır” dediği, “mutlak sır” değilmiş… kapıyı açmayanlar için “sır” imiş.

HZ. PÎR DİYOR Kİ…
Olduğum gibi kim görebilir beni
Ne rengim var benim, ne nişanım
Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama
Hem o sırlarım ben, hem de o sırları saklayanım
Bu gönül ne vakit durulacak bilmem
Ama şu anda hiç kımıldamadan duran da benim
Yürüyüp giden de ben
Ben bir denizim, kendi varlığı içinde taşan
Uçsuz bucaksız, alabildiğine geniş, kıyısız, hür bir deniz
İki dünya da yok oldu gitti bende
Artık ne bu dünyadan sorsunlar beni, ne o dünyadan

ANLAYAN AÇIK ANLATIR
ANLAMAYAN KAPALI ANLATIR
Hz. Pîr kalbinde, gönlünde ve aklında ne varsa ya yazmış ya da anlatmış. Kalp, gönül ve akıl kapısını insanlara açık bırakmış. Dileyenler o kapıdan girer, Hz. Pîr’i kendisi için “sır” olmaktan çıkarır.

Bunu çok iyi bilen Hz. Pîr, insanların dikkatini çekmek için şiirlerini, deyişlerini ve sohbetlerini esrârengiz bir havaya sokuyor. İnsanların dikkatini kendi üzerinde topluyor. Ve muhabbet ortamına çekebildiği insanlara yine esrârengiz beyitlerle, ilginç hikâyelerle Allah’ı, Allah’ın emirlerini, Allah’ın sevdiklerini ve sevmediklerini anlatmaya çalışıyor. Buna rağmen insanlar anlatılanları yine de… yeteri derinlikte anlamıyorlar ise, Allah dostları hatayı dinleyenlerde değil kendilerinde arıyorlar. Yeterince dikkat çekip yeteri kadar güzel anlatamadık diye kendilerini eleştiriyorlar.

DİVAN-I KEBİR’DEN SEÇMELER
֍ Ey sevgili… belki vefa ve merhametin coşar da, kapıyı açarsın; “Orada, ne bekliyorsun kalk, içeri gir!” diye seslenirsin ümidiyle, ben senin kapında oturmuş bekliyorum.

֍ Zühre yıldızının burcunda en talihli olan kimdir? Ney’dir. Çünkü ney, dudağını senin dudağına koymuş, senden nâme öğreniyor.

֍ Ey Yusuf… gözleri görmeyen Yakup’a gel. Ey gözlerde gizlenmiş olan Îsa, (bizdesin, fakat biz bizi görmüyoruz) şu gök kubbenin üstünden bir görün (ki bizdeki sen’i görebilelim).

֍ Ey İmran oğlu Mûsa! Senin Hakk’a yalvarman için, (içimizde) ne Tur-ı Sîna’lar var! (İçimizdeki) İsrail oğulları buzağıya tapıyorlar. Artık kendi Tur-ı Sîna’ndan dön!… Bizi kurtarmaya bizim dağımıza gel!

֍ Benzim safran gibi sarardı. Boynum büküldü, çene düştü. Beden mezarında sıkıştım kaldım. Ey rûhu darlıktan kurtaran, rahata kavuşturan Sevgili! Gel, beni benden, beni bedenden kurtar!

֍ Hz. Muhammed’i gözleyen gözüm, gamlar içinde seni özlüyorum diyor. “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” ayetinin sırrı, gel de o dağınık saçlar arasından yüzünü göster!”

֍ Sen, öyle büyüksün, öyle büyük bir nûr kaynağısın ki, şu güneş senin nûruna karşı sanki akşam kızıllığı, ey bütün dünya padişahlarını geride bırakan, azîz varlık, ey Hakk ile gören göz, ey her şeyi bilen gönül! Gel!

֍ Dünyada mevcut bütün canlar, sana karşı canlıktan çıkıyorlar, beden oluyorlar. Halbuki sen, cansın, canlar canısın, cansız beden ne işe yarar? Ben çok eskiden, sana gönül vermiştim. Gel, ey sevgili gel de şimdi sana canımı da vereyim!

֍ Ey-sevgili, ilacım da sensin, çârem de sensin. Yüz parça olmuş gönlümün nûru da sensin, çaresiz gönlümde, senden başka ne varsa hepsi yok oldu, beni kimsesiz bırakma! Gel!

Kemal GÖKDOĞAN
Emekli Öğ. Kd. Alb.
Türk İslâm Düşünce Tarihi Öğretmeni